ORMANIN İLK DÜŞMANI ORMAN KÖYLÜSÜ!

Orman köylümüz, el birliğiyle yarış halinde kendi ormanını keser. Kuraklığa, hayvan hastalığına, yokluğa, kıtlığa koşar, kendi mezarını, çocuğunun mezarını kazar kendi elleriyle. Aymazlığın, bencilliğin en uç örneğidir, yöremizin yüz karasıdır yaşanan.

    Ölçek köyü örneğinde olduğu gibi, yayla çıkışlarında, köy inişlerinde orman kırımı toplu katliama dönüşür. Ardarda arabalar yanaşır güzelim çamlara. Yaylaya giderken tezek götürmez olmuştur köylümüz. Ne gerek vardır ki? Orman ne güne durur? Kars- Ardahan yolunun hemen altındaki, Batakköprü ormanlarından gece gündüz balta sesi, hızar sesi eksik olmaz.

    Ve ormanlara girdiğinizde ağlamak gelir içinizden. Gencecik fidanlar, güzelim çamlar doğranmıştır. Ceylan balaları, elikler, tavşanlar, tüm yaban güzellikler, çıplak bir yalnızlık içinde yetim çocuklar gibi titreyerek ölümü beklemektedirler. 

    Sınırlı olanaklarla yapılmış tel örgüler kesilip kesilip götürülür. Napızarların, tarlaların, bostanların çevresine taşınır. Camiden, namazdan, dinden, imandan söz açmadan duramayanların orman tel örgülerini çalıp götürdüklerini, gencecik fidanları doğradıklarını görür, iç çeker kalırsınız. Yalan, kandırmaca, doğaya, güzelliklere saldırıdır yaşanan. Bencillik, bireycilik ve saygısızlıktır sergilenen. Kendi öbür dünyasının, ahretteki yerinin kavgasındaki köylümüz bu dünyada kıydığı fidanın, çaldığı telin hesabını nerede verecektir acaba?