ARDAHAN'IN YAŞAM KAVGASI MI? SOSYETE SAPLANTISI MI?

Ardahan sokaklarında tanıdık yüzler dolaşıyordu. Süzgeç'in dostları artıyordu gün geçtikçe. Ve Ardahanda çok tanınmış yüzlerden birisi bağırarak eleştiriyordu bizi. "Ardahan ekonomisine canlılık getirmiş Iğdırlıları görmezden geliyor, hatta dışlamaya çalışıyorsunuz. Ağaçla, otlakla, çiçekle uğraşıyorsunuz. Sosyete saplantılarıyla uğraşıyorsunuz!"

    Gülüyor ve yanıtlıyorduk eleştirileri. Hüzünlü bir gülmeydi yüzümüzdeki. Konuşan Ardahan'a ihanetti! Konuşan aymazlıktı.

    Öncelikle Ardahan otlaklarının geleceğini yok eden koyun sürülerinin ve sahiplerinin nereli olduklarının bizim için önemli olmadığını söylüyorduk Biz herkesi kardeş biliyorduk çünkü. İster Iğdırlı olsundu koyun sürüsü, ister Van'lı, ister Rize'li... Önemli değildi. Bizim karşı çıktığımız, Ardahan otlaklarını, dağlarını, hatta ormanlarını yabancı koyun sürülerinin otlamasıydı. Koyun, otlağın geleceğini öldürüyor, otu köküyle yok ediyordu. Koyun, bir ayağı İran, bir ayağı Gürcistan geziyordu çünkü. Hastalık getiriyordu. Yüzlerce, binlerce büyükbaş hayvanı ölüyordu Ardahanlılının. Bu yönetmelik, otlakların yabancılara kiralanmasını getiren yönetmelik ya kaldırılmalı, ya da Ardahan'da uygulanmamalıydı. Yapılan ihaleler nesnel olamazdı. Üç inekle beş inekle yaşam kavgası veren köylü nasıl girerdi ihaleye? Otlak kiraya verilirken, başlangıçta düşüncesi sorulan hangi muhtar gerçekten köylüsünü düşünüyordu, hangisi arada çıkar sağlamaya çalışıyordu? Karmakarışıktı ortalık. Otlaklar hep varsılın, hep dışardan gelmiş sürü sahiplerinin olacaktı sonuçta. Ve uygulama sürdükçe bazı yerlere gidecek, köylüye, Ardahanlı'ya yar olmayan, yörede bir tek çivi çaktırmayan paralarla otlaklarımız, ormanlarımız kuruyacak, hayvanlarımız hastalanacaktı.

    "Kahvelerde çay içiyorlar, fırınlardan ekmek alıyorlar sürü sahipleri" diyordu bizi eleştiren, Ardahan'ın çok iyi tanıdığı o ad! Sanki, tarlası kurumuş, bostanı ürün vermemiş, arısı soğulmuş Ardahan köylüsü içmiyordu çayı, Ardahan köylüsü almıyordu ekmeği... 

    Ardahan yaylalarındaki yüz çeşit çiçeğin, dünyanın en güzel ormanlarının sosyete saplantısı değil Ardahan geleceği olduğunu anlatıyorduk. O çiçekle beslenen ineğin sütünün, o çiçekten yapılmış balın rakip tanımayacağını söylüyorduk. Eksik olan örgüttü. Eksik olan tanıtımdı. Eksik olan güçbirliğiydi. Ardahan'ın geleceği, büyükbaş hayvancılık, arıcılık, orman, yayla, göl, dağ gezginciliğiydi. Ardahan'ın geleceği üretici örgütlenmesiydi. Örnekler veriyorduk, dünyanın en varsıl ülkelerinden. Avusturyadan, İsviçreden, Hollandadan... Ardahan dağları, yaylaları, öylesi güzellikler, belki daha da iyisiyle, daha da doğalıyla bezeliydi çünkü. "Sanayileşme" palavrasıyla hep çıkarcıların beslendiğini, ülke varlıklarının İMF yönergeleriyle montajcı finans çetelerine, otomotiv söktörüne aktarıldığını, ülkeyi petrol şirketlerinin yönettiğini, doğamızın kirletildiğini anlatıyorduk.

    Anlamak istemiyordu konuşan. Öfkeliydi. Ardahanda kurulmuş çıkar çarklarına çomak uzatıyordu Süzgeç. Fuhuşa, otlak kiralanmasına, çirkin, plansız yapılaşmaya, sokakların çöple dolmasına, ormanların yok edilmesine, otlakların kurutulmasına karşı çıkıyordu Süzgeç. Ardahan köylülerinin kooperatiflerde, birliklerde örgütlenmesini, süt ürünlerinin, hayvanın, etin birlikte pazarlanmasını istiyordu. Yardımlaşma, dayanışma, örgütlenme istiyordu Süzgeç. Süzgeç'in parmak uzattığı noktalarda tüccarın, aracının, fısatçının çıkarı zedelenecekti! Süzgeç ve Ardahan köylüsü kazandıkça onlar yitirecekler, onlar gerileyeceklerdi çünkü.

    Ne saplantılı, ne de sosyete olmadığımız anlatıyorduk. Onlarca yıldır biz Ardahanlıyı, Ardahanlı da bizi tanıyordu. Ne ticaret yapıyorduk, ne de politik basamak olarak kullanıyorduk insanlarımızı. Yönümüz, yörüngemiz de, hep memleketimiz, vatan sevgisi, insan sevgisiydi. Açık yürekle, açık alınla, ülke, yöre sevgisiyle yaşıyorduk. Çiçeğe, ormana, otlağa ve insana sevgimiz de, sosyete saplantısı değil yoksul köylümüzün geleceği olacaktı! 

    Ardahan köylüsü uyanmalıydı artık. Onlarca yıl önce mandacılığa ilk karşı çıkmış, Kuvayımilliye ateşini ilk yakmış ataları gibi! Zehirli altına direnen Bergama köylüsü gibi... Bergama köylüsü zehirli altını istemedi. Ardahan köylüsü de, esnafı da, üç kuruş için geleceğinin yok edilmesini istemiyor!